Musikimizin Son Altın Halkası Niyazi Sayın’a Vedâ
Türk mûsikisinin efsane ismi, “Neyzenler Kutbu” olarak tanınan dünya çapındaki sanatkârımız Niyazi Sayın ebedî âleme uğurlandı. Mûsikimizin ender yetişen dehalarından biri olan ve sanat dünyamızda “Neyzenler Kutbu” olarak kabul edilen Niyazi Sayın, 98 yaşına İstanbul’da vefât etti. Niyazi Sayın’ın vefâtı, başta mûsiki dünyası olmak sanat camiasını ve sevenlerini hüzünlendirdi. Sanatkârımız, 10 Ekim 2025 Cuma günü Üsküdar Vâlide-i Cedîd Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Üsküdar’da Sandıkçı Şeyh Ethem Baba Tekkesi’nde dua ve gözyaşları arasında toprağa verildi. Cenaze namazı ve defin merasimine kültür sanat dünyasından birçok isim katıldı.
Üsküdar Yârânı’ndandı
İstanbul camileri, çeşmeleri, medreseleri, sebilleri, kuş evleri, sadaka taşları ve diğer tarihî eserleriyle olduğu kadar, hazine kadar değerli olan vefât etmiş veya yaşayan üstatlarıyla, sanatkârlarıyla, abide şahsiyetleriyle de sevilir. Mahalleler, semtler, şehirler büyük ölçüde mümtaz sakinleriyle bilinir ve tanınır. Meselâ Beylerbeyi benim için Münevver Ayaşlı’dır, Fatih Sâmiha Ayverdi’dir. Üsküdar deyince Mustafa Düzgünman’ı, Ahmed Yüksel Özemre’yi ve Niyazi Sayın’ı hatırlarım. Bu şahsiyetler, selefleri ve halefleriyle birlikte “Üsküdar Yârân”ıdır. İşte semtin o müstesnâ sîmâlarından biri de şüphesiz ki kıymetli sanatkârımız, neyzen Niyazi Sayın’dı.
Yıllar önce Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER) olarak Fatih Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi’nde üstada takdim ettiğimiz plâketin ödül gecesinde buluşmuş, hasret gidermiştik. O gece çevresinde bir sevgi hâlesi oluşmuştu. Sonra Üsküdar Belediyesi onun için İslâm Araştırmaları Merkezi bahçesinde bir gece tertip etmişti. Niyazi Sayın’ın da iştirak ettiği gecenin sunucusu İncilâ Bertuğ’du. Dia gösterisini ise Fikret Bertuğ yapmıştı. Merhum Selahattin İçli, rahmetli Turgut Cansever, Sadettin Ökten, Hikmet Barutçugil, Mehmet Güntekin, Mustafa Fayda, Muhittin Serin, Sadretin Özçimi, Mehmet Âkif Aydın ve Ahmet Şahin geceye iştirak edenler arasındaydı. Bu programdan sonra Zeytinburnu Belediyesi de uzun süre devam ettirdiğim “Zeytinburnu’nun Ebedî Sakinleri” toplantılarının birini Tamburî Cemil’e ayırmıştı. O nezih gecede sanat dünyamızın yıldızları bir araya gelmişti. Niyazi Sayın, Necdet Yaşar, Uğur Derman, Aydın Yüksel ve diğer üstatlar... Kültür sanat dünyamızın yaşayan diğer şahsiyetlerine verildiği gibi Niyazi Sayın da Cumhurbaşkanlığı Büyük Kültür Sanat Ödülü’ne lâyık görülmüştü. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, hasta olduğu zaman da sanatkârımızı ziyaret etmişti. Ben de Üsküdar’da son yıllarını geçirdiği tekkede kendisini ziyâret etmiştim. Bir süre sohbet etmiştik. Mütebessim, kalender, çelebi adamdı ve dostlarına misafirperverliği olağanüstüydü.
Son Hezarfenlerdendi
Niyazi Sayın bir ‘ney efsanesi’ olarak bilinirdi ama o aynı zamanda bir ‘musıki dehası’ydı, müziğimizin birçok meselesini bilir, fikrini söylerdi. Mustafa Düzgünman gibi ebru üstadıydı. Âsûde geçirdiği hayatı bin bir güzellikle doluydu; bereketli ömründe sanatın şâhikasına erişmişti. Bulunduğu mekânlar bir şölene dönüşmüştür her zaman. Niyazi Sayın kelimenin tam mânâsıyla bir ‘hezarfen’di, yani bin hünerliydi. Birçok sanat dalını en iyi, en mükemmel şekilde icrâ etmiş bir İstanbul beyefendisi olarak hafızalarda kaldı, gönüllere yerleşti. Ebru sanatkârı, fotoğraf ustası, tesbih sanatkârı, sedef kakmacı, elektronikçi, tornacı, gülcü, balıkçı ve yemek ustasıydı. Merhum şairimiz Memduh Cumhur bir toplantıda bize anlatmıştı. Bir gün Memduh Cumhur, Yılmaz Kafadar ve Ahmed Yüksel Özemre ile birlikte Niyazi Sayın’a yemeğe giderler. Nefis bir ciğer yemeği yapmıştır neyzenimiz. Üç misafir de buna şaşırınca Niyazi Sayın dostlarına tebessüm edip şöyle der: “Benim ciğer ustalığım ney ustalığımdan razıdır.”
Binbir Hüner Sahibi
Niyazi Sayın kuşçuydu, kuş beslerdi, ağaç işlerinden iyi anlardı. Kilim dokumacılığına ziyâdesiyle meraklıydı. Ve tabiî ki fevkalâde bir neyzendi. Ney’i en iyi üfleyen olmakla birlikte imal de etmiştir yıllar boyu. Bir ömür boyu iskân ettiği eski evi, birçok sanatın icrâ edildiği geniş bir atölye olarak hizmet vermiştir. Bir sergi, bir müze, bir kabul ve bir teşhir yeri olmuştur. Bir sanat merkezi vazifesi gören bu mekân, ebru, tesbih ve mûsiki odalarının bulunduğu bir saz ve söz bahçesi gibi görülmüştür. O güzel evde, kelâm ehli ve kalem erbabı buluşmuş, huzur sohbetlerinde bulunmuş, tatlı kelamlar ederek koyu muhabbetlerde bulunmuşlardı. Sayın’ın bu çok yönlülüğünü, merhum Necmeddin Okyay’a çok benzetirim. O da bin bir hüner sahibiydi.
Mevlâna’dan Günümüze Rûhun Sesi: Ney
Her sazın bizim mûsiki tarihimizde farklı ve özel bir yeri vardır, amenna! Ama ney’in değeri çok farklı ve üstündür. O âdeta Mevlâna’nın şahsiyetiyle, ulvî Mevlevîlik tarikatıyla özdeşmiş özge bir saz’a bürünmüştür. Sazdan öte rûhların sesi, kalplerin nefesi olmuştur. Ney, bezm-i elestten kopuşun simgesi, ayrılık acısının terennümü, hicranın iniltisi, melâlin aksidir. Firakların vuslatlara, teessürlerin sevinçlere, kederlerin hüzünlere karıldığı benzersiz, nefesli ve kutlu bir vasıtadır ney. Nefsin terbiye edildiği bu mistik sazın dev sanatkârı Niyazi Sayın’ı, dostları, talebeleri ve kültür sanat camiası çok seviyordu. Onu ziyâret etmek, onunla birlikte olmak ahbabına bir şifâ gibi iyi gelirdi. Bulunduğu iklimde mânevî bir sürûrun hâkim olması asla tesadüfî değildi. Zira o aşk, şevk adamıydı.
Ve Bir Diriliş Anı: Ezan-ı Muhammedî
Rumelili bir aileden gelen ve “Hürriyet Kahramanı” olarak bilinen Resneli Niyazi Bey’in akrabası olan Niyazi Sayın, doğma büyüme İstanbulluydu. 12 Şubat 1927 tarihinde Üsküdar’da doğdu. Üsküdar’da yetişti, evdeki gramofon, tambur ve kemençe nağmeleri arasında büyüdü. Tamburî Cemil Bey’i dinleyerek mûsiki dünyasını zenginleştirdi, ney’in yanı sıra ebruyla da ciddi olarak meşgûl oldu. Çocukluğunda resim yapan, ağaçları oyarak küçük heykeller üreten sanatkârımız, 1947 yılında dinlediği muhteşem bir ezanla sarsılır. Ebrunun son büyük üstatlarından Mustafa Düzgünman’ın okuduğu Ezan-ı Muhammedî, rûhunda büyük dalgalanmalar meydana getirmiştir. O günden sonra ebrunun dahi üstadı, attar Mustafa Düzgünman’la dostluğunu arttıran Niyazi Sayın, sazın hasını, sözün güzelini bilen ve dinleyen bir meclise dâhil olmuştur artık. Tasavvufu önce tadar, sonra da zerre zerre bünyesinde yaşamaya başlar. Bir süre sonra Mustafa Düzgünman’ın Üsküdar’daki meşhur attar dükkânında çalışmaya başlar. Böylece üstadıyla daha fazla birlikte olur ve kendisinden daha çok istifade etme imkânı bulur.
İlk ney’i 4 Mart 1948 tarihinde Bâyezîd semtinden satın alan ve Yenikapı Mevlevihanesi Şeyhi Abdülbaki Dede’nin oğlu Neyzen Gavsi Baykara’nın 31 Aralık 1948 tarihinde başlangıç dersine oturan Niyazi Sayın, günümüzde ney üfleyen pek çok sanatçının da ilk hocasıdır. “Emin Dede’nin talebesi olan meşhur neyzen Halil Dikmen’in aziz talebesi olan Niyazi Sayın, 21 Ocak 1949 tarihinde bu hocadan ilk dersi alır. Kasımpaşa’da askerlik yaptığı sırada geceleri, Belediye Konservatuvarı’na devam eder, sanatı hiç ihmal etmez.
Bereketli ve Feyizli Bir Ömür
Gönlünü sanatın büyülü havasına kaptıran Niyazi Sayın’ı 1950’den sonra Üsküdar Mûsiki Cemiyeti’nin icrâ heyetinde görüyoruz. Cemiyet, zamanla radyoda konser verme imkânı bulur. Ve neyzenimiz, eski tabirle “ilk neşriyatı”nı Süleyman Erguner, Hurşit Ungay ve Kemal Batanay’la birlikte 12 Mayıs 1953 tarihinde yapar. İstanbul Radyosu’nun o devirdeki müdürü Dr. Nevzat Atlığ’dan davet alır. Radyonun kadrolu mensubudur artık. Birkaç yıl sonra Münir Nureddin Selçuk’un arzusu üzerine istifa ederek Belediye Konservatuvarı İcrâ Heyeti’nde görev alır. Sanatkârımız, 13 yıl sonra İstanbul Radyosu’na “neyzen” olarak döner. Üniversitelerde hocalık yapar ve talebe yetiştirir. Amerika’ya gider ve Washington Seattle Üniversitesi’nde Tamburî Necdet Yaşar’la birlikte ders ve konser verir. Doğduğu semtten kopmayan Niyazi Bey vefalıdır, toprağına, mekânına ve hatıralarına sıkı sıkıya bağlıdır. Doğancılar’daki evinden uzun süre ayrılmamıştır. Kadirbilirdir, hocalarını hiç unutmamış, candan dostlarını ise bırakmamıştır. 1950’lerde Tamburî Cemil Bey’in Aksaray’daki evinin önünden tesadüfen geçerken binanın yıktırıldığını görür. Bu duruma çok üzülür, kederlenir, hüzünlenir. Çocukluğunu hatırlar o an. Evdeyken dinlediği tambur ve kemençe sesi, köklü biçimde yüreğinde yer etmiştir zira. Bu tarihî evin tamamen yok olmasına gönlü razı olmaz. Hiç olmazsa bir kaç parçasını kurtarmak ister. Evin kapısını, kapı tokmaklarını, pencere kafesini satın alıp kurtarır. Daha sonra evin kapısını kadim dostu Tamburî Necdet Yaşar’a hediye eder, pencere kafesi ve kapı tokmaklarını evinde uzun yıllar sergiler.
Müziğimizi Dünyaya Duyurdu
Sanatkârımızın en büyük özelliklerinden birisi de sanatımızı dünyaya tanıtması ve duyurması olmuştur. Niyazi Sayın, Necdet Yaşar ile birlikte müziğimizi dünyaya tanıtan dâhi sanatkârlarımızdandı. 1980 yılında ABD’nin Seatle Üniversitesi’nde bir yıl boyunca dostu Tamburî Necdet Yaşar ile birlikte Türk Mûsikisi dersleri verirler, bu dönemde Seattle Public’te iki de ebru sergisi açar. Çok iyi anlaşan her iki sanatkârımız, başta İngiltere, Almanya ve Fransa olmak üzere birçok yabancı ülkede Türk Mûsıkisi konserleri verirler. Bu konserler yabancı ülkelerde büyük bir ilgi çeker, sevgiyle, saygıyla dinlenir.
Üsküdar’ın Dost Işığının Ufülu
Niyazi Sayın tabiî ki çok büyük bir sanatkâr, naif bir insan, iyi bir Müslümandı. O da hocaları gibi bütün sanat, marifet ve maharetlerden önce ‘ahlak’a değer veren bir fazîlet timsaliydi aynı zamanda. Ona göre sanat, insanı güzel ahlâka, erdemli olmaya yönlendirmeli, hatta eriştirmeliydi. Bu hususta kulağına çalınan ilk nağmelerin sahibi olan, ilk muallimi Tamburî Cemil hakkında söylenen sözü benimsemiş ve hayatına da tatbik etmiştir. Mesut Cemil’in, babası Tamburî Cemil Bey için sarf ettiği “Babamın ahlâkı mûsikisinden üstündür.” sözü, onun için de rehber olmuştur. Ona göre sanattan maksat, toplumda dürüst insanlar, ahlâklı nesiller yetiştirmek olmalıdır. Ney’de geleneğin gücünden yararlanarak yenilikler yapan ve ney’i en üst seviyeye taşıyan sanatkârımız, kendisine has bir üslup geliştirmiş ve mûsikide adıyla birlikte kutlu bir devir başlatmıştır. Sanatıyla mûsikimizi taçlandıran, rûhlarımızı coşturan ve gönül denizimizi dalgalandıran sanatkârımıza şükran borçluyuz.
Üsküdar’a yolum düştüğünde, ‘Kâbe toprağı’na ayak bastığımda heyecanlanır ve müşevveş zihnimden şu düşünceler akar gider: “Bu mübarek muhitte, bu kutlu camilerin ardındaki mahallelerde çok iyi sanatkârlar, âlimler, mutasavvıflar yaşadı. İyi ki aramızda doğdular, yaşadılar ve bize büyük bir mirası devrettiler. Niyazi Sayın’a muhabbet etmek, vatan toprağını sevmek, köklerimize bağlanmaktır.
Aldığı ilâhî davet üzerine fânî dünya hayatını terk ederek âhiret yolculuğuna çıkan büyük sanatkârımız Niyazi Sayın’a, Allah’tan rahmet diliyorum. Râhu şâd, kabri nur, mekânı cennet, menzili mübarek, makamı yüksek olsun inşallah. Sadece “Üsküdar Yârânı” değil Türkiye sevdalıları da onu hiç unutmayacak. Rahmeten vasia…
Mehmet Nuri YARDIM
Yazar
Kokusu, feyzi çağları aşan ilim ve hikmet pınarı Cafer-i Sâdık Hazretlerinden bir hikmeti naklederek söze başlamak istiyorum. Bilindiği gibi Cafer-i Sâdık Hazretleri Peygamberimiz’in soyundan gelen se...
Yazar: Aydın BAŞAR
Bizim edebiyatımız sadece Türkiye’de vücût bulan büyük söz ve kelime hazinesinden ibâret değildir. Bu bereketli edebiyat, Balkanlar’dan Kırım’a, Kerkük’ten Azerbaycan’a, Özbekistan’dan Doğu Türkistan’...
Yazar: Mehmet Nuri YARDIM
-Bir Uygur kızının ağzından-Ey dünya, duyun bizi;Bu feryada ses verin.İnsandan sayın bizi,Bu feryada ses verin.Kim ki vatandan uzak,Başında bin bir tuzak…Durmayın öyle ırak,Bu feryada ses verin.Yandır...
Şair: Yusuf DURSUN
Gölge olur hatıralar,Uzar geceden geceye.Yitik yılların vebali,Sızar geceden geceye...Ay büyürken sini sini,Rüzgar fısıldar ismini.Tüller camlara resmini,Çizer geceden geceye...Gönül aralayıp dehri,İm...
Şair: Satılmış ŞEN